28 Aralık 2012 Cuma

3 Aralık 2012 Pazartesi

TOPRAK ANA GÜNÜ KUTLAMALARI - 2012



10 Aralık butun dunyada Slow Food Hareketi içindeki ülkelerde, birliklerde Terra Madre Day yani toprak Ana günü olarak kutlanıyor. Toprağa ve emeği geçen tüm toprak çalişanlarına saygı günü. Mutfağımıza, ürünlerimize, biyoçeşitliliğimize saygı günü. Somut olmayan kültürel mirasımızı koruma ve gelecek kuşaklara aktarma günü. Biz de, bu yıl 3.sünü gerçekleştireceğimiz etkinliklerimize sizleri de bekliyoruz.

Etkinlik 1: Açık Masa Buluşması  10 Aralik Pazartesi günü bu defa Güney-Güney Doğu'dan göç edenlerin anisina yemeklerimizi, tariflerimizi ve anılarımızı paylaşalim bir sofra etrafında, beraberce, yeniden. Aramizda Irak, Suriye, İran, Ürdün, Lübnan'dan göçenler mutlaka vardir. Olmayanlarin ise akrabalarini, dostlarini gözden geçirme zamanidir diyorum.
Göçerlerin, halkimizin geleneklerini yemek kültürünü hep beraber yasatalim listemiz çogalsin, çogalsin ki yad edelim dedelerin, ninelerin anilarini.
Buluşma yerimiz bu defa bileşenlerimizden Çekül Vakfı'nda olacak. Saat.19.00'dan itibaren oradayız.

Etkinlik 2: Prof.Dr.Kenan Demirkol bizlerle...
Slow Food Istanbul “Yağmur Böreği” Birliği Beşiktaş Belediyesi'nin katkılarıyla, gıdamız üzerinde giderek azalan ilgimiz, yiyeceklerimizin nereden geldiği, nasıl üretildiğini sorgulama hafızamızı tazeleyerek, globalleşmenin bize kaybettirdiği gıdalar üzerinden sağlık sorunlarımızı irdeleyeceğiz. Konuşmacımız,Prof.Dr. Kenan Demirkol. Konuklara, BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ, GIDALARIN SAĞLIĞIMIZ ÜZERİNDE ETKİSİ üzerine bir sunum yapacak.

Gıda olarak önümüze getirilen ürünlerin arkasında dönen oyunlar, tarım ve hayvancılıkta kullanılan kimyasallar, GDO’lu yiyecekler, gerçek gıdaya ulaşım, sağlığımızı korumak için ne yediğimiz, onların nasıl yetiştiğini bilmemiz konusunun önemine dikkat çekecek olan Prof.Dr.Kenan Demirkol, beslenmenin akıllı yöntemlerini bizimle paylaşacak. Halen İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümü hocalarından olan Prof.Kenan Demirkol yaptığı ve katıldığı TV programları, verdiği konferanslarla Sağlık, beslenme,GDO konularında bireylerin aydınlanmasına katkı sağlamaktadır. Gıda konusunda “Aklını kullanma cesareti göster! “ diyen Prof. Kenan Demirkol’un “GDO: Çağdaş Esaret” adında bir de kitabı bulunmaktadır. Etkinlik 11 Aralık 12.00'de Levent Kültür Merkezi'nde (Çalıkuşu Sok.No.2 Levent Çarşı).

Etkinlik 3: Göçmen Dayanişma Ağı Mutfağı ile Yagmur Böreği Dayanişma Ağı. Tarlabaşi'nda bir süredir tamamen imece ve gonulluluk prensibine dayali bir mutfak açık, tüm mahalle halkinin yararlanmasina dayali. Paranin konu edilmediği, insani, yardimlaşma aği bu. Mutfak mahalleliye açık, kimi aşçi, kimi misafir, kimi de bilgisini paylaşir bu ortamda. Yerel pazarlar, dükkânlar, kuruluşlar, çiftçi kooperatifleri ve farklı kolektifler sundukları sebze, tahıl, bakliyat, yağ ve çeşitli malzemelerle mutfağa katkı sağlar. Biz de Yağmur Böreği üyeleri olarak mutfak için gerekli olan yeşil/kırmızı mercimek, bulgur (pilavlık - köftelik), kuru fasulye, kuru börülce, nohut, pirinç, kuru barbunya, kuru bezelye, zeytinyağı, tereyağ gibi yemekte düzenli olarak kullanılan  ihtiyaçlar arasında olan ürünleri 10 Aralık gecesi toplayarak gönüllülere teslim edeceğiz. İlerleyen günlerde Mutfak ve Yağmur Böreği beraber yemek yapmanın ve yemenin, ocağın, sofranın kutsal zemininde, birlikte yardımlaşma ve paylaşımını gerçekleştireceğiz (http://dayanismamutfagi.blogspot.com/ ).

GELECEĞE ATILACAK TOHUMLARIMIZ İÇİN, TORUNLARIMIZ İÇİN VARIZ!
TOPRAK ANA GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN.





















23 Eylül 2012 Pazar

BEYOĞLU GÜNCESİ

Bloğu boşladığımın farkındayım ne yaptımsa kızım içindi bu yaz, onun istekleri, yerleşmesi, hazırlıklar, düğünü, balayına yolculanması... Tüm takipçilerimden özür dilerim öncelikle.

Neyse artık beraberiz, günlerden Cumartesi, tek başıma geçirmek istedim. "Altın Eller" sergisini çeşitli arkadaşlar fotoğraflamış benim de görmemi tavsiye edenler olmuş, heyecan içinde gittim Tepebaşı'na. Önceki yıllarda Gezi Parkı'nda konumlanan serginin yerinden hiçbir sanatçı, katılımcı memnun değil. Sanırım biraz sapa kaldı bu yıl lokasyon. Böyle olunca almak istemediğim evde var olan çeşitlerden de aldım, sırf destek olmak amacıyla sanatçılarımıza.

















Mardinli Hasan Usta'nın Şahmeran camaltı'nı yıllardır evime koymak isterdim kısmet bugüneymiş!
Ahşap işçiliği ustası Sakarya'dan Sabri Özşahin amcadan şimşir spatula, yeşil sebzelerimi kesmek için şimşir bıcak aldım. "Bambulara itibar etmeyin onlar suyu çeker mikrop barındırır, şimşire su işlemez ondan antibakteriyeldir, senelerce kullanın" dedi Sabri amca elindeki kaşığı ustaca oyarken.


Bugün sergileme bitiyor bilmem siz uzanabildiniz mi bu güzelim emekçilerin, zanaatkarların yanına? Maraş'tan, Adıyaman'a, Bursa'dan Antakya'ya, Mersin'den Devrek'e soluyabildiniz mi yoğun emeklerini?

Tepebaşı'ndan Galatasaya'a doğru yürüdüm Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi'nde"1800'den Bugüne Romanlar" Sergisi vardı son gününde yakalama mutluluğu ile attım kendimi galeriye. Bir sahafın meslek hayatı boyunca Çingeler ile ilgili topladığı ne varsa bu sergide! Gazete küpürleri, dergiler, romanlarda çocuk kitaplarında Çingeneler, onların yaşamlarını inceleyen araştırma kitapları, plaklar, cd ve kasetler, kartpostallar, notalar, Strauss'un "Çingene Baron" opereti, Carmen... Kapsamlı da bir kitapcığı var serginin yetişemeyenler sanırım galeriden edinebilirler.


1906'da Konkordiya Tiyatrosu yerine yapılan Sant'Antonio Kilisesini ve 1893'de yapılan Aznavur Pasajı'nı sıyırarak gözlerimle geçtim, en sevdiğim yayınevinde, Galatasaray'ın köşesindeki bilgi deposunda buldum kendimi: YKY.  Orhan Veli torbamdaydı  artık, sevdiğim, gün gelince alacağim tüm kitapların yavaşca sayfalarını açtım, okşadım sonra vedalaştım onlarla.

Açıktım mı ne! Ne zamandır Balkan köftesi yemedim. Kendime bir sonbahar sofrası ikram ettim mevsime veda ederken patlıcan kızartma.  Püreli ızgara köfte, yanında acı sos ile Beyoğlu'nun kalabağına karışan kokular arasındaydım artık.


Ben uğramayalı İstanbul Kitapçısı 'nın yeri değişmiş, "İstanbul'un 100 Esnafı" ve "Eski İstanbul Kahvehaneleri" de  katıldı torbaya. 
 Kitapçıda kulağıma Rusca aryalar takıldı, sokağın karşısında kimliğini bilmediğim bir bayan güzel sesiyle şarkı söylüyor, yanındaki bey de akordion ile ona eşlik ediyordu. Yoksa sayıları yok denecek kadar az olan Beyaz Rusların çocuklarından mıydı bu ikili?


Hollanda Konsolosluğu, Paşabahçe Mağazası, Denizler Kitapevi, Annemin yadigarı Kelebek Korse Mağazası, Beyoğlunun renkli sokak aralarını tarayarak geçtim.



Borusan Sanat Galerisi'nde "Revolution-Revelation" Sergisinin renkli tüyleri çekti beni içeri. Sergi Arkın, nam-ı diğer Mercan Dede ile Kanadalı sanatçı Carlito Dalceggio'ya ait." Kendi aydınlanmanı kışkırt, at nefsini ateşe!" diyor kendine romantik asiler olarak adlandıran grup. 5 Ekim'e kadar gezebilirsiniz sergiyi.
Diğer renkli karelerle neşelenirken, Markiz Pastanesi'nin yeni hali pek hüzünlendirdi beni!


Lebon, Narmanlı Han'ın dor sütünları, İsveç Konsolosluğu önünde Aşık Veysel'den Kara 'ı sazının akortsuz tellerinin vurarak söyleyen 75'lik teyze, Tünel'den tramvaya binenlerin itiş kakışına karıştı gözlerim.
Nasıl bir zenginliktir bu, nasıl bir kakofoni, nasıl bir bitmeyen enerji taşır içinde. Ey Beyoğlu büyüksün! Zaman tünelinden aşırıp beni nasıl da şimdiye ışınladın. Dinlerin, dillerin, renklerin buluştuğu güzeller güzeli "Pera" sen bize armağansın, İstanbul'un Ecesisin.




Artık yer altına inme zamanı gün geceye dönmeden varmalı eve, dökmeli kitapları, eşyaları odaya, zevk-ü sefa içinde solumalıyım yeniden Beyoğlunu. Bir açık hava müzesini gezdim, renklendim, doydum, doyuruldum. İşte İstanbul'da yaşamanın keyfine varma, oh be hayatın göbeğinde, aranızdayım deme zamanıdır şimdi!.

29 Temmuz 2012 Pazar

SOFYA’DA BALKAN TERRA MADRE’Sİ

Terra Madre (Toprak Ana) toplantıları 2 yılda bir Slow Food’un uluslararası bilgi alışveriş ağının sağlamlaşması adına yapılır Torino’da. Balkan Terra Madresi ise, bölgesel, birbirine benzer, ortak kültür sahibi ülkelerin bir araya geldiği kültürel miras ve gelenekselliğin korunması adına bir organizasyon olarak düzenlendi Bulgaristan’ın başkenti, 2019 yılı kültür başkenti adayı Sofya’da.


Balkanlar denilince akan sular durur benim için. Kanım canım, ecdadım oradandır. Son gezimin üzerinden dört yıl geçmiş. Bulgaristan Slow Food başkanı çağrısı ilaç gibi geldi desem yalan olmaz. Yeniden koklamak Balkanların havasını, yemeklerini tadımlamak, hele ki böreklerini pek özlediğimi hatırlamak Kapıkule’den zorlu geçişleri bile unutturdu bana bir anda. Toplantı Sofya’nın kalbindeki Alexander Nevski Kilise meydanında Sofya Üniversitesi bünyesindeki Bilimler Akademisi ve Botanik Bahçesi’nde yapıldı. Arnavutluk, Bosna Hersek, Sırbistan, Hırvatistan, Makedonya, Romanya, Kosova, Yunanistan, Türkiye “Balkanların Lezzetleri” başlığı altında kaynaştı, benzeşen ayrışan dertler konuşuldu. Kültürel mirasın sahiplenilmesi adına müthiş verimli bir toplantı oldu. İnsan bu kadar teori arasında dolaşırken geleneksel yemeklerini içkileri tadımlarken, ülkelerin topluca birbiri içine geçen üretim tekniklerini gözlemlemek fırsatı da buluyor.

Sofya’ya 3 günlük bir gezi yapmanızı öneririm, İstanbul – Sofya arası otobüsle yaklaşık 9 saat. Metro (tram) istasyonu hemen terminalin yanında, 1 Leva yaklaşık olarak 1 Lira ediyor. Taksiler çok ucuz, en uzak mesafe 10 lira tutuyor. Biz ekipce merkeze, en hareketli cadde Vitosha Bulvarı’na yürüme mesafesindeki Hemus Hotel’de kaldık. Bulgaristan’ın sembol yapılarından Alexander Nevski kilisesi mutlaka görülmesi gereken bir yer. Osmanlı Rus Savaşı'nda ölen 200 bin Rus askerinin anısına inşa edilen katedral, Ortodoks inancının en büyük ibadethanelerinden. Kilisenin etrafı, yakındaki alanlar açık hava pazarı. El işleri, ikonalar, paralar, madalyalar, cam eşyalar, matruşkalar bolca. Kıyafetten yiyeceğe, mutfak eşyasından ikinci el eşyalara kadar ucuz malzeme bulabileceğiniz Zhenski Bazar yani kadınlar pazarına gidemesem de, sadece sebze-meyve pazarı olan Dimitar Petkov pazarını gezdim. Genellikle Bulgar Romanların satış yaptığı pazarın bizden pek farkı yok. Domates 1,5, fasulye 2, kiraz 3, çilek 3,5, patates 0.50 Lira.


Bulgar mutfağı yaklaşık 600 yıl hakimiyetinde kalmış Osmanlılardan etkilenmiş doğal olarak. Pek çok Türk yemeği ve yemekle ilgili kavram Bulgar mutfağına girmiş; salata, turşu, paça, işkembe, kıyma, yufka, musakka, yahni, imambayıldı, güveç, köfte, kavurma, kapama, kebap, çömlek kebabı, tas kebabı, şiş, sarma, börek, yoğurt gibi. Süt ürünlerinin lezzeti, geniş otlaklarda beslenen hayvanların yedikleri çeşitli otların aroması ile zenginleşen sütlerinden kaynaklanıyor. Etler de tabii ki pek leziz! Hayatımın köftesini Sofya’da yedim desem abartı olmaz. Bulgar mutfağı genellikle haşlanarak ya da fırınlanarak pişirilen güveç tarzı yemeklerden oluşuyor. Tencere yemekleri, güveçler, şişe geçirilmiş domuz, tavuk, koyun ve dana etinden yapılan ızgara(shihcheta)  ve kebap çeşitlerilerini “Monastry Cook House Restaurant”da yiyebilirsiniz. 161 çeşidiyle iddealı olan restoranda akşam yemeğinde dört kişi şarap dahil 100 lira ödedik. Yoğurdun anavatanı olarak bilinir Bulgaristan. Sıcak ve soğuk çorba çeşitleri, turşuları, reçelleri ve hamur işleriyle de ünlüdür.


Bizde çoban salatası olarak bilinen salatanın üzerine özel Bulgar peyniri serpilerek servis edilen chopska salata en lezzetli salatası. Kahvaltılık Ajvar, patlıcan salatası, Türk mutfağında cacık olarak bilinen tarator, Sofya mutfağına özgü yerel bir çeşit omlet olan mish mash , peynirle doldurulmuş (bazen etli) ekmek kırıntısına batırılıp kızartılan chushki byurek, biber dolması, yaprak sarması, turşudan yapılmış  lahana sarması, etli - patlıcanlı güveç, imambayıldı , domates, kırmızı- yeşilbiber, şarap, soğan, salça, pırasa, domuz yağı ve domuz eti parçalarıyla pişirilen Bulgar usulü kavurma olan kavarma da Sofya mutfağının özgün lezzetleri arasında. Ayrıca sosisli kuru fasulye yemeği, kyufteta po chirpanski adı verilen fırında patatesli köfte yemeği, içine sebze ve baharatlarla tatlandırılan pirinçli bir harç doldurulan sazan balığı dolması nikuldenski carp da şehirdeki diğer popüler yerel tatları arasında yer almakta. Tahin helvası, cevizli kabak tatlısı, lokum, baklava, tulumba tatlısı ve çeşitli meyvelerden yapılan kompostolar,  Türk mutfağına öykünülmüş lezzetler. Baharatlı yerel bir sucuk çeşidi lukanka’dan yapılan sandviçler, döner ekmek, dürüm şehirde sıklıkla tüketilen atıştırmalıklar. Sofya’da en sık tüketilen Bulgar mutfağına özgü börek çeşidi, peynirli kol böreği banitsa’dır. Pogacha adı verilen hamur işi de, bizim poğaçanın aynısı. Ispanaklı, peynirli, patatesli veya pırasalı hazırlanan göçmen böreği zelnik de listeyi zenginleştiren böreklerin başında geliyor. Ayran, boza yaygın olarak tüketiliyor. Bulgaristan, şarabıyla ve birasıyla dünyaca ünlü bir ülke.
Şarap ve bira çeşitleri zengin Sofya’da, mutlaka bu etkinliğin destekcisi de olan Ivo Barbanov’un şaraplarını tadın. Syrah 2009 mahsulüne doyamayacaksınız. Dönüşte bavulumu boşaltıp, sadece Ivo’nun şaraplarıyla doldurmadığıma pek pişman oldum. Sakın Bulgaristan’ın ünlü sarı tekerlek şeklindeki peyniri kaşkavalı almadan dönmeyin. İnek koyun hatta keçi sütünden yapılmış çeşitleri fazla marketlerde.  Hatta size buffola sütünden yapılmış beyaz peyniri de öneririm. Dostluklarla dolu döndüm İstanbul’a, Balkanlar konusunda daha da zenginleştirerek dağarcığımı, kültürümü. Doyamadığım ata yadigarı Balkanlar’a yeni bir seyahati, deyimlerimizin de dediği gibi yeniden ve yine “dört gözle bekliyorum”!



28 Mayıs 2012 Pazartesi

Ayvalık Zeytin Müzesi açıldı

Ayvalıkdaydım hafta sonu Zeytin Müzesi'nin açılışında. Şenlik, eğlence alışveriş, yemek yarışması, pazar gezisi, dostlarla buluşma hepsi biraraydı.
Ayvalık Belediyesi, özellikle mübadele döneminde Girit ve Midilli’nin yanı sıra Boşnak kültürünün en güzel örneklerinden oluşan yemekleri bir kitapta toplamak için 2.cisini düzenledi bu yıl da. ‘En İyi Tarif Benimki’ sloganıyla düzenlenen şenlikte Yunanistan’ın Midilli adasından gelenlerle Ayvalıklı ev hanımları sundu güzel hünerlerini bizlere.
 
 
 Peynirli Patlıcan, Kabak Çiçeği Dolması, İncir tatlısı, Kuzu Etli Maydonoz yemeği, Kolocito, Etli Enginar Kapama, Enginarlı Kuzu Yahni, Asma Yaprağında Enginar Dolması, Ebegümeçli Kabak Dolması, Zeytinyağlı Enginar, Lorlu Tart, Sufahazo, Sirkeli Kalamar ve daha birçok  yemek tadımladık
 


 
Yüzde 60 lezzet, yüzde 20 orijinallik, yüzde 10 görsellik ve yüzden 10’da teknik ve doğru malzeme kullanma kriterleriyle puanlama yaptık. İstanbul Divan Otel’in Aşçıbaşısı Aydın Demir, ben, Cumhuriyet Gazetesi  yazarı Aylin Öney Tan, Yunanistan’ın ünlü gazetecisi İrene Kanlı, Yunanlı Gurme Yazarı Kleanthi Voulala, Ayvalıklı Restoran İşletmecisi Fatma Karakuş ve 25 yıllık ev hanımı Dilek Türközen’i jüri üyelikleriydik. Yukarda gördüğünüz börek 1., asma yaprağına sarılı enginar dolması 2. ve sirkeli kalamar da 3. oldu.