2 Ekim 2011 Pazar

PORTEKİZ'DE SONBAHAR (Lizbon-Belem-Sintra)-1

Döneli 20 gun oldu Portekiz semalarindan ülkeye. Yine hala aklim oralarda. Bana "gezgine", "Evliya Çelebi", "leylek havadan inmiyor" gibi yakıştırmalar yapılıyor dostlar tarafından. Gezgin hali bir ruh durumu, işliyor kanına insanın. 15 gün evde kalınca yeni topraklar çekiyor beni, çağiriyor yanına. Eh bu çağrıya cevap vermemek ayıp! Portekiz gezisi asla böyle bir ruh hali ile yapılmadı. 5 yılda bir eşimle yaptığım gezilerin tadı tamağımızda kalır oldu. İşte bir haftalık Portekiz gezimiz de Toskana'dan sonraki sıralamada yerini aldı, ikinciliğe yerleşti.
Eylül fevkalade bir mevsim. Güneş ısıtırken yüzünüzü güneyde Lizbon dolaylarinda, kuzeye çıktıkça serin bir Atlantik meltemi okşar sırtınızı. Gece size hırka giydirecek kadar nem sarmalar vucüdunuzu.
İşte Lizbondayız, Belem'deki anıttan size anlattığım nem kaplamış gündüz vakti şehrin girişini. "25 Nisan Köprüsü" ve arkada görünen karşı kıyıdaki devasa, Rio de Janeiro'dakinin bir repliği olan "Cristo Rey" anıtı.
Lizbon İstanbul'a benzer dediler gitmeden görenler. Hiç de öyle değil, yedi tepe üzerine kurulu, içinden su geçen  her şehir İstanbul olacaksa vay halimize!  Eski bir Fenike kolonisi , Roma bölgelerinden birinin başkenti Lizbon, 714 yılında Araplarin eline geçer (mağribiler). Bir çok Afrika ve Yeni dünya keşiflerinden nasibini 15. ve 16. yüzyılda layıkıyla alan, denizcilik ve kaşiflerin şehri Lizbon'un bugün eski şaşalı günlerinden geriye ananelere bağli bir ulus ve anıtsal yapılar kalmış.
Praça do Comercio Meydani Portekiz başkentinin en şirin, en büyük meydanı. Önde görünen Kral Jose I abidesi. 1755 depremi, yanginlar ve su basmalarından sonra Lizbon yeniden yapılanmış. Şehrin ortasından geçen Tajo nehrinin Lizbon'un gece görüntüsü şahane.
Yazacak ve anlatacak o kadar konu var ki en iyisi sizi fotograflarla dolaştırayım ülkede...
Şehre iner inmez  old town Baixa'da  veya Rossio'da Dom Pedro IV meydanındaki kafelerden birine oturun. Portekizin olmassa olmaz balığı Bacalhau ile yapılmış atıştırmalıkları tadin. Üzerine de ününü Belem bölgesindeki pastaneden alan Pastei de Belem'i mutlaka Portekizli esperesso bica ile deneyin.
1902'de Eiffel'in öğrencisi tarafından yapılan Elevator de Santa Justa'ya 5 Euro verip, 15-20 dakika kuyrukta beklemeyi göze alarak 32 metre yukardan şehri seyreyleyin.
Alt kısım Baixa, sırtta görünen mahalle Alfama ve arkamda Lizbon Kalesi Castelo de Sao Jorge.


Geçelim Belem'e. Lizbon içindeki Cais de Sodre istasyonundan trenle 15 dakika sonra Belem'desiniz. Belem'e hareketten önce istasyonun karşisindaki Mercado da Ribeira'ya uğrayın. Tek getirebileceğiniz bu pazardan ya tuzlu bacalhau ya da piripiri (acı kırmızı biber) olabilir. Belem'in merkezdeki Antiga Confeitaria de Belem'de kuyruğa girerek şehirdeki en iyi pateis de nata'yı yapan mekana kendinizi atıyorsunuz,

sonra Mosterio dos Jeranimos manastırını gezip, güzel bir parkın içinden geçerek sahile doğru yürüyüp, Belem denizcilik abidesine çıkıyorsunuz (Padrao dos Descobrimentos). Tüm Lizbon ve dev pusula ayağınızın altında.

Arkada Manastır ve Areoloji Müzesi

Torre de Belem Unesco Dünya Mirası listesinde, 1515 yılında Tajo nehri üzerinde Kral Manuel tarafından yaptırılmış.
Ertesi gün Sintra'ya yola çıkın, şehirden 45 dakika sonra trenle  Sintra dağlarının kuzey yamacına kurulu koruluklar ve ormanlar içindeki huzur beldesiniz.
Unesco tarafından listeye alınan eski şehrin her caddesi sokağı antikacılar, sanat galerileri, el işi dükkanları ile dopdolu. Merkezdeki Kraliyet Sarayı (Paço Real) arkamda, iki tuhaf konik kule ise mutfak bacaları sarayın. İçi ise başlıbaşına sanat şahaseri çinilerle, muhteşem ince sanatsal işçiliğe sahip süslemelerle kaplı.

Tırmanmaya yorulmaya değer diğer noktası Sintra'nın Dos Mouros Kalesi. Buradan Ulusal Saray (Pena) ın görüntüsü pek gizemli.
Kendinize "Tulhas" restoranda güzel bir yemek ikram ediyorsunuz. Azitao, Queijo de Ovelha ve Serra de Estrela peynirleri, domuz jambonu, hiç ihtimal vermediğim zeytinler, siz ismarlamadan geliyor herdaim masaya. 6-7 Euro vermem derseniz yemeyin, bana ne! "Hayatımda yediğim en lezzetli karides Sintra'daydı" ibaresini beynime nakşettim Tulhas'da.

Zeytinyağı, şarap, mantardan yapılmış binbir çeşit hediyelik yanısıra Sintra'dan kestane likörü almanızı tavsiye edeceğim.

Gelelim son geceye. Ne yapmadık, ne yapmadık? Bir Fado gecesi yaşamanız gerekli, şart Lizbon'da. Onlarca Fado Restoranı arasında seçim yapmak zor! Neyseki Portekizli arkadaşimiz Louisa ve Ligia bu konudaki önderlerimiz. "Dragau de Alfama" yerel halkın müdavimi olduğu, turistlik olmayan bir mekan. Chiado'dan Tram 28 e binerek ulaşabilirsiniz. Paulo Jorge Pereira ve Ana Carvalho'yu dinleyip, bizim kadar zevk alacağiniza eminim. Yemekleri de diğer Fado kuluplerine fark atacak kalitede.
Biliyorum nerede yediklerin, içtiklerin diyorsunuz. Bir çoğunu Lezzet'in Kasım sayısında okuyacaksınız. Zamanım oldukça bloga yazmaya devam edeceğim, sahne kapanmadı, daha Porto ve Şarap Vadisi, Evora var sırada. İyi okumalar, umarim sizi Portekiz gezisi için heveslendirebilmişimdir:))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder