13 Kasım 2010 Cumartesi

TERRA MADRE 2010 İZLENİMLERİ...

Yollara düşerken akıllandım artık, yanıma küçük sayılabilecek bir valiz alıyorum. Bu defa işler değişik.  İstikamet Torino’ya. Renkten renge konma, deneyimleme, tadım, binbir lezzet arasında bilgi, paylaşım yolcuğu bu. Slow Food; iyi, temiz, adili sorgulayan uluslararası bir hareket. Terra Madre ise, her iki yılda bir Italya’nın Torino kentinde yapılan binlerce değişik ülkeden insanın ve örgütün bir araya geldiği açık bir iletişim, ilişkiler ağı. 21-25 Ekim tarihlerinde dünyanın 160 ülkesinden 7 bine yakın katılımcı ile gerçekleştirilen 2010 yılı toplantısı dördüncü defa yapıldı. Amaç, gıda toplulukları, üreticiler, çiftçiler, zanaatkarlar, akademisyenler, aşçılar, üniversite öğrencileri arasında bir ağ inşa etmek. Slow Food’un başkanı Carlo Petrini binlerce insanı bir araya getirmeyi, sponsor etmeyi başarabilmiş ender liderlerden. Benim de kahramanım. Kahramanımı geç buldum ama kolay kaybetmek istemiyorum. Yok mudur çocukluk çağından itibaren örnek aldığınız bir çizgi karakter, ödüllü bir sporcu, her hafta sonu gönüllü olduğu kurumda gençleri eğiten komşunun büyük evladı? Duyarlılıklar arttıkça kahramanlarınız da çeşitleniyor, yerelden genele zenginleşiyor. 4 bin 500 delege tek kuruş harcamadan misafir ediliyor İtalya Merkez tarafından. Bu oluşuma Piomonte Bölgesi, Torino Belediyesi ve Tarım bakanlığı da destek veriyor. Türkiye’den yaklaşik 30 delege, 30 gözlemci kadrosu, 10 basın mensubu ile bu seneye kadar  Terra Madre’ye katılan en kalabalık grup olduk. Iğdır'dan Nazire Abla, Gemlik'ten Arca, İzmir'den Ahmet Uhri, Ankara'dan Aylin Tan, Ayvacık'tan Vural, Tekirdağ'dan İhsan Bey, Karaburun'dan Zuhal hoca, Urla'dan Handan hanim, Gaziantep'ten Filiz, Hemşin'den Abdurrahman, İstanbul'dan sütçü Aysun ve diğer arkadaşlar.... Yağmur Böreği ekibinden gözlemci olarak ben, Olcay, Tangör, Pelin Dumanlı ve Pelin Tan Terra Madredeydik. Delege olarak Fatih Usta ve Arca Atay bizi temsil etti 2010 yılında. Her yıl yeni bir tema üzerinden açılıyor toplantılar. Bu senenin teması: Kaybolan diller ve kültürlerdi. Yaklaşik 200 çocuktan oluşan müzisyenler ve koro hangi ülke konuşma yapacaksa onun dilinde bestelenmiş eserlerle kulakları şenlendirdi. İsveç’den gelen bir Sami, Avustralya yerlisi bir Aborjin, Ethiopya’dan bir Gamo, Rusya'dan bir Kamçatkalı, ve Brezilyadan bir Guarani, kaybolmakta olan anadilleriyle seslendi bizlere. Petrini ise,  bilim ve geleneksel bilgi arasında bir diyalog kurulmasından, kültürel mirasa sahip çıkılmasının en önemli hedefimiz olmasından, dünyanın gıda tarafından nasıl değiştirildiğinin de üzerine vurgu yaptı konuşmasında. Yedi-sekiz dilde simultane tercüme yapılarak davetlilere iletildi konuşmalar.
Torino’daki fuar alanı eski Fiat fabrikasının hemen yanında, merkeze 15-20 dakika mesafedeki  Lingotto Fiere ve Oval Lingotto fuar ve salonunda yapıldı. “Terra Madre” ve “Salone Del Gusto” etkinliği bir arada gerçekleşti. Terra Madre alanında Torino kenti emekli ve öğrencilerden oluşan toplam 650 gönüllü çalışan vardı. Su, kahve, kulaklık, emanet servisi, danışma, yol gösterme işleri gönüllülerce yapıldı.  Bunun yanısıra 300 kadar aile, dünyanın dört bir yanından gelen çiftçi ve üreticileri evlerinde ağırladılar. Kimi arkadaşımız 18. Yüzyıldan kalma bir şatoda kimisi bir çiftçinin mütevazi evinde konakladı. Dil bilmeyen yüzlerce insan ortak duyarlılık, ortak akıl etrafında konuşmadan konuşabildi, projelerini paylaşarak anlaşabildi. Bina girişinde Slow Food, GDO ya hayır, Okul kantinleri,tad-duyu eğitim atölyeleri sıralanmıştı. Proje standlarının ilerisinde 10 adet workshop salonu vardı. Buradaki toplantı konuları biyoçeşitliliğin korunması, kültürel miras,yenilenebilir enerji, eğitim,  hem de tüm dünya ülkelerinin bölgesel projelerini paylaştıkları  her birine 150-250 kişinin katıldığı ortamlardı. Oturumlar saat 10:00 17:00 arası yapıldı, her salonda günde üç-dört farklı konu izlenebildi. Ben“Tohumdan Sofraya” mevsiminde sebze-meyve tüketimi eğitimi projesine paralel Terra Madre alanındaki “lezzet-tat eğitimi” ve çocukların tat alma duyularını geliştirmeye yönelik beslenme eğitimi konularında ki atölyelere katıldım. Salonun orta bölümündeki renklilik bambaşkaydı. Tam bir Pazar yeri, kimi yerel giysileriyle kimi ülkesini temsil eden bir şapka ile. Şimdiye kadar da bu kadar insan çeşitliliğini birarada göremediğim bir şenlik alanıydı. Etiyopyali, Türkmenistanlı, Çinli, Japon, Ugandalı, Perulu, Gabonlu, Orta Afrika Cumhuriyeti’nden bir delege hepsi getirdikleri tohum, ürün, el işlerini minicik örtüler üzerinde sergiliyor, tanıtıyor, satıyorlardı. Tamamen Afrika yerel bitkilerinden yapılmış Terra Madre 2010 şerefine bir kadın bir erkeğin resmedildiği bir tablo satın aldım.Tablo evimin en yeni misafiri, yerel üretimin alın teri, anısı olarak.
Salone Del Gusto, geçen sefer tamamen ticari fuar alanıyken, bu sene çeşitliliği, üretimi azalmış ürünlerin yani Presidiaların beraber sergilendiği bir alan olarak karşımıza çıktı. Bu seneki karışıklığın gelecekte düzeltilmesini talep edeceğiz. Italya'dan 193, diğer ülkelerden 80 civarı  presidia urunu mevcuttu standlarda, bu beni gerçekten duygulandırdı, Türkiye değerleri ve bunları sergileyememek... Gelecek yıllarda bu konu ana gündem maddemiz olacak! Hem sayıca yüksek üretimlerin (endüstriyele yakın) hem de korunması gereken değerler listesindeki ürünlerin bir arada yer aldığı alanı şimdi hayal etmenizi istiyorum. Girişler ücretli olup, bu bölüm halka açıktı. Beş günde % 30’u İtalya dışından gelen 200 bin ziyaretçi ağırladı Fuar alanı. Uluslararası, Italya Bölgeleri presidialarının çeşitliliği sizi kendinizden alıp götürüyor. Kimi Calabria’nın kırmızı biber soslarına, kimi Norveç’in baccalaolu (balık) iştah açıcı kavanozlara, kimi Fransız safranlı sirkelere, Meksika’dan patlamış minik mısır tanesini andıran amarantha, Şili yerel tavukların mavi yumurtalarına, Sicilya limonlu zeytinyağına, İsveç’in pişmiş peynirine, Toskana’nın kurutulmuş bol karabiberli domuz etine, Hollanda Limburg Bölgesi meyve surubuna, Bask Bölgesi Carranzana Cara Negra  isimli yerel kara başlı koyunlarından üretilen peynirlere, Madagaskar Ada’sının vanilyalarına, Amerika Minnesota eyaletinden yerlilerin yetiştirdiği antik vahşi pirince, Polonya’nın Tetra Dağları’nda beslenen koyunlardan üretilen tütsülü peynire kadar satırlara sığdıramayacağim yüzlerce ürün, mamul, gıda ve kokular arasında kendinizden geçebilirsiniz. Standlarda açık büfe misali tadım yapmak, eldeki deftere not almak, diğer taraftan da topladığınız onlarca broşüre mukayet olmak pek de kolay olmuyor, sırtınızdaki çantanın ağırlığı giderek artıyor. Tat atölyeleri ücretli ve rezervasyonluydu. Peynirden, ete , biradan, şaraba uzmanlar tarafından bilgilendirildi katılımcılar. Genel üreticiler arasında akıl almaz peynirler, salamlar, kurutulmuş etler, zeytinyağı, sirkeler, çaylar, bira markaları, bal, reçel, ekmek, makarna, çikolata çeşitlerini sayabilirim.
Terra Madre büyük bir seyahat, sizi donatan kucaklayan. Gıdamıza, kültürel mirasımıza, bilgi dağarcığımıza,biyoçeşitliliğe sahip çıkarak, gelecek nesillere el vermek bizim işimiz. 20.yüzyılın hatalarını omuzlarımızda taşıyarak daha ne kadar gezegenin bizi koruyacağına emin olabiliriz ki? Kimyasal bombardımanı ile toprakları kısırlaştıran, yer altı sularını, denizleri kirleten, genetiğinle oynayarak gıdayı tekelleştiren ve tektipleştiren, tohum hakkımızı elimizden alan yine biz yani insanoğlunun kendisi değil mi? Kaybolmaya başlayan diller ona bağlı kültürü de ortadan kaldırır. Doğayı koruyamayan, insanlığa hizmet etmeyen bir sistem hep tüketmekten hep kaybetmekten öteye götüremez bizleri. Yerel üretimi, üreteni koruyan, ekonomisini destekleyerek çözüm yaratan, genele hizmete açık sistemleri desteklemekten başka çıkar yol yok. Terra Madre toplantıları da bu başlıkları sorgulayarak, dünyanın yaşanası bir yer olması adına çalışıyor, kaybedilenlerin telafisinin kolay olmadığını biliyor. Bunun içinde insandan yola çıkarak tüm birbiri ile ilgili bireyleri veya grupları geniş bir ağ kurarak ortak dil konuşmaya, paylaşmaya çağırıyor. Kültürel mirasımız tümüyle elden gitmeden yapacak çok işimiz var, zamanı yakalayalım, projelere destek olarak elimizi az da olsa bir yerinden taşın altına sokarak gelenekseli korumaya, yeni nesille  bütünleşmesine yardımcı olalım. Afrika 1000 adet Terra Madre bahçesi yapabiliyorsa, Türkiye elindeki değerli ama yok olmaya az kalmış ürünleri ile yer almalı 2012 Terra Madre’sinde, taahhüt etmeliyiz koruyacağımıza, kollayacağımıza Anadolu gıda çeşitliliğini. Benim valizim yetmedi dönüşte broşür ve kitapları taşımaya. Olcay büyük bavul getirmese mahvolmuştum. Bilgi, deneyim, paylaşılmayınca ne değeri var? Üretime katkı veren her birey geleceğe tohum atar. Ben, Elimdeki tohumların hiç bitmemesini diliyorum.












Yazımın bir bölümü LEZZET Dergisi YAĞMUR BÖREĞİ köşesinde Aralık ayında da yayınlanacaktır.

2 yorum:

  1. eline sağlık Ayfer'cim. bu yılın pek hoş bir özeti olduğu gibi ilerki yıllarda TM'ye katılacak dostlarımıza da güzel bir fikir verecek bu yazı. tekrar tekrar ellerine sağlık.

    sevgiyle,
    D.

    YanıtlaSil