15 Kasım 2010 Pazartesi

İYİ BAYRAMLAR

Sabahın kör karanlığında kaktığım eski bayramları çocukluğumu hatırlamamak mümkün mü. Kurban bayramında koyuncuk, me-cik arife gününden alınır, tüm izzet ikram ona yapılır, sanki bir günde lezzetlenecekmiş gibi suyu, otu eksik edilmezdi. Bahçede yer olmassa alt kattımızdaki sığınağa yerleştirilirdi hayvancık. Evimiz apartmanın giriş katıydı. Bütün gece o zavallıcık me-ler, ben de yatakta dön o tarafa dön bu tarafa uyuyamaz, bir sonraki günü düşündükçe gözyaşlarım pınarlarından fışkırırdı. Ne gecelerdi o geceler, hep babama yalvarsam acaba kesmese bizim koyunumuz olsa diye çoccukluk hayallerine dalar, belki gerçek olur umudu ile sabahlardım. Uykusuzluktan o kadar halsiz kalırdım ki, ben uyandığımda neredeyse babamın namazdan dönüşü yaklaşmiş olurdu. Annem tüm kesim aletlerini, koyunun göz bezini (bembeyaz sakız gibi bir bezdi, hayvanın kesilirken gözü bağlanırdı ve özel olarak bir sene yıkanır gelecek seneye saklanırdı), tepsileri mutfakta hazırlamış,çayı demlemiş güler yüzle karşilar, hergünkünden daha sıkı sarılırdı bana. O da sevmezdi bu kesim tantanasını ama ne yapsın adetler böyle, halimiz vaktimiz elveriyor, farz yerine getirilmeli derdi babam. Kapı çalar ben açardım babamın getirdiği kürt böreğini masaya taşımak için, ama iştah mı kalır insanda. Bilirlerdi ki ben kurban da canim kadar sevdiğim o böreği bile yemek istemem. En can alıcı an benim için kasabımızın gelip zili çaldığı andı. Artık dönüşü olmayan bir süreç başlayordu. Üzeri kınalı koyunumu (babam ben seviyorum diye hep kınalı seçerdi, ben de daha çok bağlanırdım hayvana) bazen camdan son defa görme cesaretini gösterir bazen de geceden o kadar halsiz olurdum ki salona kapatırdım kendimi. Kanapeye kapanır, ağlar, ağlar ağlardım. Ta ki gözlerimin suyu tükeninceye kadar. Bu mudur beni soğutan bayamlardan, bu mudur beni uzaklaştıran ananelerden bilmem. Hep özgür olma peşinde koştum, hep özgürlüğü savunanların yolunu seçtim. Bugün kırlarda sefa içinde dolaşan, misler gibi otlarını geviren koyun, dana ve her ne varsa hepsine merhaba! Gününüz gün, sefanız bol ola. Oralardan hiç ayrılmayın, şehirli olmaya tenezzül bile etmeyin. Siz siz olun küçüçük çobanların elindeki sopanın esiri olun. Onunla dost olun, arkadaş olun. Şehirde görülecek hiç bir sey yok sizin adınıza, zaten arkadaşlarınız da iki güne kalmaz terkeder bu dünyayı. Tüm yeşilliklerin kıymetli varlıkları, çocukluğumun me-cikleri sizi seviyorum.

 Iyi bayramlar...

3 yorum:

  1. Al benden de o kadar arkadaşım! Daha bugün Avusturyalı bir arkadaşıma benzer şeyler yazdım. Pek çok vejetaryen çocukluğunda arkadaş kabul ettikleri hayvanların kesilip sofraya getirilmesi yüzünden etyemezliği seçmiştir Türkiye'de dedim. Benimki öyle olmadı ama yine de her kurban bayramında aynı duyguları yaşarım!

    YanıtlaSil
  2. Ben de bu olaya ilk sahit oldugumda 15 yasindaydim, Amerikadan yeni gelmistik. Valla Eyup Sultanmiydi neresiydi bilmiyorum ama kurban kestirmeye gitmistik..ben sok oldum tabi...acaba bunun icin mi Turklere barbar diyorlar diye dusunmustum....utanmistim, uzulmustum. Zavalli hayvan da anliyordu basina gelecekleri..neyse ki babam bu adetden artik vaz gecti, para olarak bagis yapiyor ama umarim bir gun su kurban kesme sevdasindan vaz gecer insanlar... kacinci yuzyildayiz, adet diye yapmak bana acaip geliyor dogrusu...hadi eskiden farkliydi ama artik marketler et dolu...

    YanıtlaSil
  3. Marketlerin et dolu olması da garip. Dünyada bu kadar aç insan varken yiyecekdeki adaletsiz dağilim yuzunden yüzbinlerce, milyonlarca insan aç. Bazıları da çok et-hamur kirli gıda yemekten obez! Ananelere saygılı olmalıyız da biz Müslümanlar henüz neyi nasıl,yapacağini ababıyla öğrenemedi gitti! Tijen haklısın valla, Terra Madre Salon Del Gusto'da o kadar et gördüm ve tadımladım ki ağzima et almak istemiyorum.

    YanıtlaSil