13 Şubat 2013 Çarşamba

SİLLE'NİN MÜCEVHERLERİ YİNE PARLIYOR


Sönmüş, tarihe gömülmüş volkanlardan Küçük Gevele Dağı’nın eteğindeki vadideyim. Soğuk bir kış günü. Güneş tepemde, ama cansız. Sille Çayı’nı takip ederek giriyorum vadiye. Işık önce tepeye yaslanan kocaman mezarlığı yalıyor, kaya oyuklarına takılıyor, sonra güzelim mimariyi aydınlatıyor. İçim ürperiyor. Hiç hayal ettiğim gibi değil burası, beni derinden etkileyen bir başka ruhu var Sille’nin. Anadolu uygarlıkları içinde çok özel yeri olan, şimdilerde küllerinden doğan ender bir yerleşim. Pek yakında Batı’daki birçok benzeri gibi turistlerin, turların listelerinde yer alacak, eminim.

Konya merkezinin 8 kilometre kuzey Batısındaki Sille, Selçuklu ilçesine bağlı. Mevlana’dan Sille’ye 20 dakikada bir otobüs kalkıyor. Konya merkezden 40 TL’ye taksiyle gidip, gezip, geri dönmek mümkün.
Sille bölgesi Friglerden günümüze iskan görmüş, erken hıristiyanlık devrinin ilk merkezlerinden birisi. Antik dönemdeki ismi Sylata. Efes’ten doğuya giden Kral Yolu’nun durağıymış Roma döneminde. Belki Aziz Paul buradan geçmiş, Sille’ye de uğramıştı? 4’üncü yüzyılda Efes önemini kaybedip Bizans başkenti İstanbul önem kazanırken Kudüs hac yolundaki Konya önemini korumuş. Sille yolculardan nasibini almış. Refah artmış; kilise, han, hamam, çarşı, kale, kışlalarla kuşatılmış.

Sille’nin mücevherleri yine parlıyor

/_np/7879/19227879.jpg
























GÖZ KAMAŞTIRAN ALTIN YALDIZLI KABARTMALAR
Sille yapıları arasında baştacıdır Aya Elenia Kilisesi. Otobüslerin son durağı olan kilisenin önünde inin araçtan. 327’de inşa ettirilen yapı restore edilip müzeye dönüştürülmüş. Kitabesinde Büyük Konstantin’in annesi Helene’nin yaptırdığı, 1833’te Sultan Mahmud’un izniyle tamir ettirildiği yazmakta. Kesme taştan iki katlı bina fresklerle süslü. İsa, Meryem ve havarilerin resimleri bunlar. Bir kısmı tahrip olsa da İsa’nın doğum sahnesi tanımlanabiliyor. Diğerleri 19’uncu yüzyılda Sille’nin önemli ailelerince yaptırılmış. Yapının birçok yerinde rokoko üslubunda altın yaldızlı alçı süslemeler kullanılmış. Yapıdaki en değerli öğe muhtemelen rahiplerle halkı ayıran paravanlar. Yüzeylerindeki dini figürler, asma yaprakları, üzüm salkımlarından oluşan altın yaldız kabartmalar gözkamaştırıcı. Sizi ruhani dünyaya davet eden etkileyici bir yapı Aya Elenia. Sille’nin başka kiliseleri de var: Panaghia, Tepe, Kyriakon...

Çıkışta Subaşı Mahallesi’ne doğru yürüyün. Sille Çayı beldeyi ikiye bölmüş. Çayın iki tarafını birleştiren, çoğu taştan ve kemerli olarak yapılan köprülerin yanı sıra ahşap köprüler de mevcut. Sokaklar inişli-çıkışlı, sekili ve taş döşeli. Yağışta asla çamur olmaz, kendini temizlermiş. Sille taşıyla yapılan evlerde ahşap malzeme de bolca kullanılmış. İki katlı evler düz toprak damla örtülü. Duvar kalınlıkları 60-70 santimetre. Mimarileri şahane.

Sille’de ilk kan kaybı 1923 Mübadelesi’nde Hıristiyanların göçe zorlanmasıyla yaşanmış. Bir daha da dönememişler, nüfus azalmaya başlamış. Zamanında taşı o kadar değerliymiş ki ocaklardan merkeze raylarla Sille Taşı (andazit, siyenit) çekilirmiş. Taş ocakları buranın ekmek teknesiymiş. Ocaklar kapanınca istihdam azalmış, şehre gelen demiryolu da Sille’nin yüzüne tokat gibi patlamış! İş bulma, geçim kaygısıyla 1980 sonrasında evini satan Konya’ya taşınmış.

Son yıllarda Sille merkezine, bağ evlerine yeniden yerleşim başlamış. 10 yıl önce 4 bin kişinin yaşadığı Sille’de günümüzde yaz nüfusu 10 bini buluyor. Türkiye’nin dört bir yanındaki Silleliler buradan ev almak için sıraya girmiş. Selçuklu Belediyesinin canlandırma projesi beldenin küllerinden yeniden doğuşunu başlatmış. Simge yapılardan tarihi hamam restore edilip müzeye dönüştürülmüş. Evlerin neredeyse tamamı restore ediliyor.

Sille’deki toprak işçiliği, çanak, çömlek, tuğla, kiremit yapımı olarak önemli bir meslek dalı. Kârhane (Subaşı) Mahallesi testi yapım merkeziymiş. Günümüzde yeniden canlanan bu meslek aynı mahallede birkaç atölyede devam ediyor. ‘Sille Çömlek’ bunlardan biri. Doğma büyüme Silleli olan Yaşar Usta, çocukluğunda öğrendiği çömlekçiliği 35 yıldır her türlü zorluğa rağmen sürdürüyor. Hediyelik yüzlerce çeşit Mevlana heykeli, testi, çanak, mumluk alabilirsiniz. Ustanın eşi de 1 TL’ye tandır ekmeği, 2 TL’ye tandır böreği satıyor. Sıcacık böreklerden ister patatesli isterseniz peynirlisini alın. Az ilerdeki Kızıltaş Çay Salonu’na oturun, demli bir çaya katık yapın.


Kurtuluş, Subaşı, Mezaryakası, Orta Mahalle, Ak, Karataş, Çay yüzyıllarca Müslüman halka hizmet etmiş yaşlı camiler. Çayın kenarına inşa edilmiş Çay Camii’nin restorasyonu bitince ahşap sütunlu girişiyle göz kamaştıracak. Meydana inene kadar ara sokaklara dalın, Sille evlerini daha iyi tanıyacaksınız. Fotoğraf kareleriniz otantik birçok enstantaneyle zenginleşecek. Sille Çarşı Hamamı (Hacı Ağazadeler Hamamı) günümüzde Mihenk Sanat Galerisi ve müze olarak halka açılmış. Hamamın bir kısmı; odacıklar, göbek taşı bölümleri Sille halkının hediye ettiği etnografik eserlerle dolu. Subaşı Mahallesi’ndeki çifte hamam, kadın ve erkek bölümlerinden oluşuyor. Sille İlköğretim Okulu’na bitişik konak, Selçuklu Belediyesi tarafından restore edilerek Sille Kültür Evi olarak hizmete açılmış. Konak; kültürel, bilimsel toplantılara ev sahipliği yapıyor.




MAĞARADAKİ AK MANASTIR’I MEVLANA ZİYARET ETMİŞTİ
Gezilecek, görülecek alanlar henüz bitmedi! Sille’de 4 mezarlık mevcut. Hamamın hemen karşısında, tepeye kadar uzayan büyük bir Osmanlı mezarlığı var. Taşların bazıları yazıtlı, bazıları sarıklı. Mezarlığın arkasından başlayıp Aya Elenia Kilisesi’ne kadar devam eden tepeler ilk Hıristiyanların yaşadığı Kapadokya’yı andıran mağaralarda dolu. Kayalara oyulmuş Hagios Khariton Manastırı (Ak Manastır), Mevlana tarafından da zaman zaman ziyaret edilmiş. Yukarılara rahatça tırmanıp panoramik Sille manzarasını seyredebilirsiniz.

Dimnit, büzgüllü, kut, gemri, aküzüm, deve gözü gibi türler Sille’ye ait üzüm çeşitleri. Dimnit türünden çalkalana çalkalana pişirilen Sille pekmezi pek ünlü. Konya yemek ve kültürü üzerine değerli çalışmaları olan Fevzi Halıcı, bu üzüm için bir destan yazmış: “Sabahtan indim pazara, dökülmüş yollara dimnit, gayrı tükenmek üzere, gider yâd ellere dimnit.”

Artık Sille’den ayrılma vakti, güneş battı, gün döndü alacakaranlığa. Soğuk hissettirir oldu kendini iyiden iyiye. Sille evlerinde tek tek ışıklar yanarken arkama dönüp bakıyorum, biliyorum ki tekrar geleceğim.

Kadın ve erkek misafirler farklı kapı tokmağı çalıyor
Dere kıyısından yürürken ev kapısında iki tokmak gözüme çarpıyor. Büyüğüyle kapıyı çalıyorum. Kapıyı açan amca şaşırıyor “Kızım sanırım yabancısın, erkek misafirlerin tokmağını çaldın” diyor. Biraz utansam da bilgi istiyorum kendisinden: “Kalın tokmağın altındaki, ‘Şakşak’ dediğimiz küçük halka çaldığında gelenin bir bayan ya da çocuk olduğunu anlarız. O zaman evin hanımı açar kapıyı. Sen onu çalacaktın.” Bu zarif geleneğin hâlâ yaşatılması içimi ısıtıyor bu soğuk kış gününde.


Konak lezzetleri
Bahçesi açık hava müzesine benzeyen 1800 yıllık Papaz Evi, yeniden düzenlenerek ‘Sille Konak’ olarak Türk yemeklerinin sunulduğu bir lokantaya dönüştürülmüş. Bamya çorbası, etli sarma, su böreği, çömlek kebabı, mormi kebabı, tirit, ekmek salması, konak kebabı, kiremitte kuşbaşı, güveçte sote, höşmerim... Kahve molası vermek istediğinizde size yenilenmiş Sille evlerinden birinde açılan sevimli ‘Sille Sanat Kafe’yi tavsiye ederim. Bölgenin simgesi olan mağaralara karşı yudumlayacağınız kahvenin tadı bir başka olacak. Kafe sanat açısından pek faal; fotoğraf, gitar, ney eğitimi veriyor. Fotoğraf yarışması düzenliyor.



11.02.2013 Tarihli Hürriyet Gazetesi Seyahat ekinde yayınlanmiş yazımdır, izin alınmadan kullanılanmaz. Her türlü hakkı saklıdır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder